21 Mart 2016 Pazartesi

Balkanlar Turu:) Sırbistan Bosna-Hersek Karadağ

Kan deli, birazda maceraya meyilli olunca 6 günü kapsayacak ve 3 ülke görülecek Balkanlar turu için planlar programlar yapıldı.
Önce uçak bileti ; gidiş Air Serbia ve dönüş Pegasus olmak üzere 2 kişi total de 300 TL ye bu işi kapattık.
Sonrasında otel rezervasyonlarına geçildi ve konaklama yapılacak her şehrin en güzel yerinde en güzel oteller booking.com aracılığıyla araştırılıp rezervasyonlar yapıldı ve son olarak araç rezervasyonu da tamam.. 

Yolculuk başlasın...

Sabiha Gökçen’den Air Serbia ile rahat bir uçak yolculuğunun ardından Belgrad Nicola Tesla havaalanına ulaştık. Ulaşım yaklaşık 1saat 40 dakikamızı aldı. Air Serbia, Pegasus tarzında ama en azından uçuşta ücretsiz ikramlarda bulunuyorlar ve hostesleri biraz daha özenle seçilmiş.

Nikola Tesla’ya indikten sonra rutin kontrollerin ardından ülkeye adımımızı attık. Havaalanından kalkan otobüslerle konaklama yapacağımız yere yakın bir yerlerde indik.





Otelimizin adı Arkabarka ancak burasının normal konaklama tesislerinden tek farkı Tuna Nehrinin üstünde olması. Otel kıyıya halatlarla bağlı ve nehrin üstünde dalgalar eşliğinde adeta beşik gibi sallanıyor. Şirin görevlilerin odamızı göstermesiyle beraber hemen çantalarımızı bırakıp kendimizi Belgrad sokaklarımıza atıyoruz.


Otelden haritamızla birlikte gezilebilecek yerleri içeren kısada bir brifing alıp Tuna nehri boyunca yürüyerek merkeze varmaya çalışıyoruz. Şehir merkezi çok uzak olmadığından yürüyerek gezegeze şehri turlayabiliyorsunuz. Bu arada solunuzda Tuna Nehri, sağınızda yeşillikler içinde genç yaşlı – kadın erkek demeden spor yapan Sırpları görüyorsunuz. Hava müthiş, insanlar sevimli ve manzara hoş olunca tatilin güzel geçeceği izlenimi doğuyor içimize.





Tuna nehri boyunca ilerledikçe nehir üzerinde kurulmuş eğlence mekanları çarpıyor gözümüze. Henüz karanlık basmamasına rağmen şık giyimli insanlar mekanların önünü doldurmaya başlamış. Biz ise merkeze doğru yolumuza devam ediyoruz. Branko köprüsünü geçip Kalemagdana doğru gidiyoruz bu arada küçük İstiklal adı verilen Knez Mihailova'yı turluyoruz. Fena sayılmaz ama küçükJ Kalemegdana varıp çimlere uzanıp gökyüzünü seyrediyoruz. Güneşin batışını kaçırdık ama gökyüzüde bir harika. Akşam yemeğini Knez Mihailova'da yiyip birazda şehrin diğer sokaklarını gezerek otele dönüyoruz. Bu şehirde ulaşım bedava. Yani aslında paralı ama kimse kartını okutmuyor.Otobüs durakta tüm kapıları açıyor ve istediğiniz yerden biniyorsunuz. Söylenilene göre kartı okutamadığında cezası yüksek bu yüzden aldığımız kartı okuyuculara okutmaya çalışıyoruz ama cihazlarda maalesef bozuk hatta bir tık ötesi de şu, biz mi beceremedik acaba diye etraftan yardım istedik ancak etraftakiler bize napıyor bu deliler tarzında bakış atınca bizde haliyle daha fazla zorlamadık ve olayın tadını çıkarmaya koyulduk. Mesela otobüsten bir durak geç inip bir durak geriye dönüşü bir diğer otobüsle bedavaya yaptık:) Tabiki her şehirde olmazsa olmaz deyip uğradığımız pazarlarını es geçmek olmazdı... pazarları çok güzel meyve sebze bol bol insanlarıda bi o kadar hoş:)

Akşam otelde konaklarken gece 2-3 gibi fırtınalar kopmaya başladı. O güzelim hava yerini yağmur gök gürültüsü ve şimşek üçgenine bırakmıştı. Nehrin üstündeyiz-halatlarla bağlıyız ve hırçın dalgalar ile birlikte sallanan bir otelimiz var.. biraz korku sardı bizi haliyleJ ama sağ salim sabahı ettik. Sabah yine nehir üstünde otelin verdiği kahvaltıyı yaparken yağmur devam ediyordu ancak bunu izlemek açıkçası oldukça keyifliydi. Yağmur biraz dindiğinde gezmek için dışarı çıktık. Zemun bölgesini gezdik yöresel pazarlarını gördük ama yağmur peşimizi bırakmadı ve heryeri adeta sel götürürken biz yılmadan gezmeye devam ettik. Yine ücretsiz bir otobüs yolculuğu ile kendimizi merkeze atıp oradanda ücretsiz (normalde ücretli-otobüsteki işleyiş geçerliJ) tramvay ile şehri birde tramvayla gezdik. Bu esnada bir taraftan savaş kalıntıları yıkık dökük binaları, bir taraftan da modern yapıyla inşa edilmiş yapıları gördük.  Yine Knez Mihailova ya dönüp yemeğimizi yedikten sonra otele dönüş yapıp, kiralık arabamızı bekleyemeye koyulduk. Aracımız geldi ve Birkaç gün sonra tekrar dönmek üzere Belgrad’dan ayrıldık.

İkinci durağımız Bosna Hersek - Saraybosna idi. Sırbistan plakalı aracımız ile herhangi bir sıkıntı yaşamadan Bosna Hersek’e giriş yaptık. Sırbistan’dan Bosna’ya geçişte sınır kapısını önce pas geçmemize rağmen sonrasında geriye dönüp bulduk. Nehrin karşısı Bosna Hersek ve köprüden geçerek giriş yapıyorsunuz. Yokuşu bol tırmanışlardan sonra nihayet bayır aşağı inişler başlıyor ve Saraybosna'ya ulaşıyoruz. Vardığımızda saat gece yarısını bulmuştu. Önce otopark bulduk, bavullarımızı aldık ve konaklayacağımız yeri aramaya koyulduk. Gece olduğu için pek insan yoktu ve otelin olduğu bölgeye araç girişi de yoktu. Fırsattan istifade oteli ararken Başçarsı bölgesini de akşam vakti gezmiş olduk.

Saraybosna sabahına uyandığımızda otel camından hoş bir manzara bizi bekliyordu. Sonrasında dışarı çıkıp başcarjıda güzel bir kahvaltıyla güne başladık. Başçarjı sokakları gezildi, çevre yerleşim yerleri gezildi, fotoğraflandı. Savaş kalıntıları bu şehirde biraz daha fazlaydı. Ama buna rağmen bu şehirde günümüzün modern mimarisini yavaş yavaş yakalamaya başlamış.



Şehir de Türk nufusuda fazlaydı. Ülkemizden insanlar turist olarak kafileler halinde geziyorlardı. Onlara Türk olduğumuzu çaktırmamaya çalışsakta yakalandık ve Türk’ün Türk’e olan yardımseverliğiyle gezilecek yerler hususunda bilgi paylaşımında bulunduk.



Saraybosna keşfinden sonra ise bu turdaki asıl amaçlarımızdan biri olan DURMITOR-TARA’ya rafting yapmaya doğru yola koyuluyoruz. DURMITOR-TARA dünyanın en uzun 2. Kanyonu olup rafting turlarıyla ünlü ve bizde bu etkinliğe katılmak isteyerek navigasyona yol bilgimizi giriyoruz. Heyecanlıyız keyifliyiz sakin şekilde navigasyon eşliğinde yolumuzda ilerliyoruz ancak oda ne bosna polisi tarafından durduruluyoruz. Neymiş sarıda geçmişizJ E biz bunu Türkiye’de maalesef hep yapıyoruzL Neyse burada cezası 50 €. Ancak Türk’ün sempatikliğiyle bir şekilde bu cezadan yırtıyoruz. Polis bize nereye gidiyorsunuz diye sorduğunda Tara ya diye cevap verdiğimizde bu istikamette tara diye bir yer yok demesine rağmen ne cahil polis ülkesini bilmiyor diyerek navigasyona inanma gafletinde bulunarak yola devam ediyoruz ve kendimizi dağın başında bir yerde kuş uçmaz kervan geçmez patikalarda buluyoruz.

Üstelik benzinde bitiyor. Hemen bir ev buluyoruz ve nerede olduğumuzu nereyi aradığımızı anlatmaya çalışıyoruz ve evden getirdikleri ATLAS ile nerede olduğumuzu ne kadar hatalı yollara ilerlediğimizi anlıyoruzJ Meğerse navigasyon bizi almış kafasına göre sürüklemiş ve biz tara umuduyla yaşadığımız aksaklıkları görmezden gelip bu dağın başına kadar varmışız. Bosnalı bu dağ başında rastladığımız sevimli ve yardımsever aileye minnetlerimizi ve teşekkürlerimizi sunup bayramlarınıda tebrik ederek bu sefer doğru yolumuzda ilerliyoruz ancak maalesef TARA daki randevumuza geç kalmış olduğumuzdan raftingi iptal ediyoruz. Hedef Mostar.




Mostar’a doğru yola koyulurken bir taraftan navigasyona kızarken bir taraftan kendimize gülüyorduk. Bu hata bize 3 saate mal olmuştu ve yaktığımız benzinde cabasıydı..ama Allah'tan benzin ucuzJ Yol telaşına biraz acıkmıştık ve yol kenarında bulunan mekanlardan birine girdik. Gerek hoş ortamı gerekse garsonların samimiyeti bizi mutlu etti.. Burada kendimize bosna nın meşhur yemeği cevabi söyledik ve gerçekten çok lezizdi. Üstelik ucuzdaJ Mostar'a vardığımızda saat yine gece yarısını bulmuştu. Ve herşey altüst olduğundan otel rezervasyonuda güme gitmişti apar topar kalacak bir yer aradık ve bulduk. Yorgunduk ve huzurlu bir uyku çektik. 
Sabah uyandığımızda Mostar köprüsünü gördüğümüzde adeta büyülendik. Kendimize gelmek için köprü etrafındaki mekanlardan birinde kahvaltımızı yaptık. Sonrasında ise çevreyi geziş, alışveriş ve fotoğraflama turları. Saraybosnada, Mostarda oldukça keyifli ve görülesi yerler.



Mostarı gezdikten sonra Blagaj ve Poçitel’ide görmeden geçmek olmazdı. Yaklaşık 20-25 dk. yolculuk ardından vardık ve bu güzellikleri de görmüş olduk. Tabi turistik gezilerde maalesef olduğu üzere Blagaj Sarı Saltuk Tekkesi bakımdaydı ve içeri giremedik.



Sırbistan ve Belgrad tarih ve kültür turlarımızdan sonra sıra deniz kum güneş üçlüsüne gelmişti. Ve hedef KARADAĞ...


Yine sevimli bir araba yolculuğunun ardından sınırdan geçerek Karadağ’a giriyoruz. Giriş çıkışlarda herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Ve şunu belirtmekte fayda var. Bu ülkelerde trafik neredeyse  yok ve trafik kuralları her yerde kusursuzca uygulanıyor. Örneğin yol kenarındaki tabela 50 diyorsa ve siz yol boş sorun yok 80 le gidebilirim diyebilirsiniz. Demeyin. Kurallara uyun ve yayaların her zaman geçiş üstünlüğü olduğunu da unutmayın.


Dedim ya Sırbistanda, Bosna Hersekte mükemmel ve gerçekten görülesi yerler. Karadağ’da öyle. İlk durağımız Kotor. Burada gerçekten hoş, daracık sokaklarda kaybolasınız geliyor. . Konaklama için old town da geceliği 20 € ya bir oda kiralıyoruz. Sonrada kendimizi dışarı atıyoruz.Kent adeta biblo gibi. Hemen Kotor kalesine çıkıyoruz.Manzara harika. Çıkmak biraz yorucu olduğu için yukarıda uzunca dinleniyoruz. Bu arada yağmur da yağıyor ama zirvede güneş var. Eşsiz resimler çıkıyor ortaya. Tekrar aşağı iniyoruz. Şehir biraz Venedik’i andırıyor. Ama sıkılmadan geziyorsunuz.



Budva ise gerçekten bir old town. dar sokakları, meydanları, Orta Çağ’dan kalma duvar ve kuleleri ile adeta bir labirent. Hava balkanlarda genel huy olduğu üzere değişken sabah güneşli ve sıcak akşam yağmurlu ve fırtınalıJ Bu arada Karadağ’ın tek kusuru para biriminin Euro olması. Bunun dışında herşey güzel ve keyifli. Budvada geceliği 25 €’ya bir Kotora nazaran daha sıcak bir oda kiralıyoruz.. Sonrasında kendimizi Adriyatikin serin sularına bırakıyoruz. Kumsal ve plaj oldukça keyifli biraz kalabalık ama sakin. Güneşlenmenin tadına varıyoruz. Akşam üzeri ise kale içindeki kafelerde oturup yemeğimizi yiyoruz ve artık dönüş hazırlıklarına başlıyoruz.

Hedef Podgorica üzerinden Belgrad. Yaklaşık 7-8 saatlik bir yol.

Navigasyon bizi bir nokta dışında yanıltmamıştı ancak sanırım bu ülke için güncelleme yapılmamıştı ve bizi yine yoldan saptırdı. Asfalt yollar yerine kasabalar arasından geçtik. Şehir merkezinde yolu kısmen tarif edebilecek ingilizce bilen kişilere rastlaybiliyorsunuz ancak kasabalarda bu neredeyse imkansız. Yinede çok zorlanmadan yolumuzu buluyor ve Podgorica da biraz dolaşıp, AVM sini gezip (fiyatlar ülkemizle aynı) Belgrad’a doğru yola koyuluyoruz. Hız sınırını aşmadan trafik sıkıntısı yaşamadan çok geniş değil ama bozukta olmayan yollardan rahatça giderek Belgrad’a varıyoruz. Ve havaalanında arabayı teslim edip uçağımızın kalkış saatini bekliyoruz.


Balkanlar Avrupayı merak edip gezmeye nereden başlasam diyenler için harika bir start noktası. Bu 3 ülke gezilmek için gerek maddi, gerek dil, gerek verimlilik açısından oldukça ideal. Gezdikçe size mutlu ediyor ve döndüğünüzde etrafınızla paylaşacağınız bir sürü anıya sahip oluyorsunuz.



8 Mart 2016 Salı

LVİV; Aslanlar Şehri:)

Evet öyle bir şehir düşünün ki Wİ-fi her yerde ücretsiz, yiyorsun yiyorsun ödediğin Türkiye’ de ödediğinin  1/10 u, kızları hiç üşümüyorJ erkekleri ise bi o kadar romantik, halkı rahat, cool ve sizin dilinizi bilmeyi geçin İngilizceyi bilmiyorlar ama yinede anlaşıyorsunuz… Güya geri kalmış ülke dersiniz ama yapıtları şahane her yerde cafe- restaurant yemekleri daha doğrusu damak tatları leziz ve birbirlerine saygıları paha biçilemez, sakin ve güler yüzün eksik olmadığı yer… Gelelim bizim rotamızaJ

1. Gün

Bursa-İstanbul İdo seferi iptal olunca Bursa Terminal’den Sabiha Gökçen’e giden otobüslere bindik. Pegasus ta yer olmadığından Tanrıverdi (THY) ile 2:30 saat sonra indik. Artık uçuştayız .2 saat süren yolculuğun ardından Danylo Halytskyi International Airport tayız. 
Pasaport kontrolünde ilk kez Ukrayna ya giriş yapanları sorguya çekiyorlar tam beni sorguya çekeceklerdi ki bir gülüşümle karşımdaki görevli TeyzeJ tav oldu ve geçtik. Havalanının önünde çok fazla taksi var kapıda 150 grivna ile başlayan pazarlık kapıdan uzaklaştıkca 120 grivna ile kapatıldı. Taksiyle gitmek istemeyenler için havaalanının hemen çıkışında otobüsler var. Bindik taksiye taksiciler İngilizce pek anlamıyor onun için otelin kordinatlarını göstermek daha çok işimize yaradı. Booking.com dan önceden ayırdığımız otelimize girdik 5dk mola verdikten sonra Lviv heyecanımıza başladık.



Öncelikle aç olan karnımızı doyurmak için önceden incelediğimiz Mons Pius Restaurant’a (http://monspius.lviv.ua/) gittik çok şık bir ortamı ve mükemmel et yemekleri olan yer muhakkak gitmelisiniz. Biz Antrikot+cheburechky(çiğ börekJ)+salata ve siyah bira aldık. (272 grivna)

Karnımız doyduktan sonra Lviv akşamında hava biraz soğuktu ve sokakta gezmek bizi biraz zorladığından kapalı mekanlar gerekliydi ve Forum LVİV e gittik. Büyük ve tüm markaların olduğu AVM fakat hiç ucuz diye beklemeyin Türkiye ile fiyatlar aynı. Burayı gezdikten sonra üst yemek katında CONFİSERİA JUST cafeye oturduk mükemmel tatlılarından yedik ve çay diyebileceğin çayıyla birlikte. Tavsiye ederim herşeyi çok leziz ve çalışanları çok kibar sevgililer günü olduğundan çıkışta çiçeğinizde hazır:)  2 çeşit tatlı+çay+su =130 grivna

Ve çoğu yer saat 22:00-23:00 arasında kapandığından yavaş yavaş otelimize gidiş yoluna girdik. Yolumuzun üstünde bulunan OPERA HOUSE un ışıklarını gördüğümüz anda uğramadan edemedik. Opera House un önünde bol bol resim çekilip T. Shevchenko Anıtının önüne doğru yürüdük. Buraya gündüzde geliyoruz daha doğrusu nereye gidersek gidelim illa buradan bir şekilde geçiyoruz, Gece Opera House un muhteşem ışığıyla aydınlanan ortamda dolaşan insanların rahatlığı gündüzde devam ederken her bankta satranç-dama oynayanları görmezden gelemezdik. Artık dinlenip yarına enerjik olma vakti. http://opera.lviv.ua/en/


2.Gün

Sabah 9 da kalkıp otelin continental kahvaltısı (Vareniki) mantı patatesli  yedikten sonra otelden aldığımızı haritadan güzergahlarımızı çizip başladık görmemiz gereken yerlere…
1- Rynok Meydanı : Tüm cafelerin ve restaurantların , tüm dükkanların süslü püslü olduğu, ışıl ışıl trenlerin geçtiği, sanki tüm Lviv halkı buradaymış gibi tıklım tıklım olduğu, buz pateninin yapıldığı, I*LVİV yazısının olduğu, her bankta insanların oturduğu, her köşede şarkıların söylendiği, tam ortasında Belediye Binasının bulunduğu aslında soğuk şehrin sıcak meydanı.
2-Belediye Binası : Rynok Meydanın tam ortasındaki bulunan Belediye Binası her köşesinde 4 heykel (Diana, Neptune, Adonise, Amphitrite) ile çevrili olup saat 12:00 da Belediye başkanının haklı selamladığı yüksek saat kulesine sahip binadır. Belediye binasına girip 4. kata kadar asansör ile çıkıp buradan sonra yüzlerce basamağa ayak basarak Lviv’ i tepeden izleme şansına sahip  olabilirsiniz.  (Giriş: 20 grivna)  
3-Latin Katedral : Kapalı olduğundan giremedik. Katedral'na Meydanı nda tertemiz dışıyla dikkatinizi muhakkak çekecektir.
4-Transfiguration Church : Rynok Meydanından Krakivska Cd. İlerliyoruz ve solumuzda kalıyor. Bu kilise günün her saatinde neredeyse çok kalabalık oluyor biz ilk gittiğimizde kapıdan içeri bile giremedik fakat sonradan gittik ve görülmesi gereken yerlerden biri. 
5-Armenian Cathedral - Ermeni Katedrali : Ermeni katedrali Transfiguration Kilisesinin çaprazında kalmaktadır. Adres: Virmenska St
6-Boim Chapel : Latin Katedralinin arka tarafında kalmaktadır. Dış mimarisinden dolayı önünde saatlerce oturup izleyebilirsiniz. Unesco miras listesindedir. 2 gün uğramamıza rağmen kapalı olduğundan içeri giremedik. 
7-St.Peter and Paul Church of the Jesuit Order : Lviv şehrinin en büyük kiliselerinden biri olup ilk barok mimariyi getiren kişi İtalyan Jacomo Briano'dur. Adres : Teatral'na St, giriş ücretsiz.
8-St. Maria the Snow Church : High Castle giden yolun başı aslında bu kilise ile başlamaktadır. Katolik kilisesidir.
9-St. Michael Church 
10-High Castle / Vyosoky Zamok : Şehrin en tepe noktası Rynok tan yürüyerek yarım saat sürmektedir. Özellikle en zirveye tırmanırken kestirmeleri tercih etmelisiniz yoksa yol pek bitmiyorJ Ve ayrıca zirveye çıkarken ki ormanlık alanda ki sincapları görmeden geçmeyin… Ayrıca tepede uzun soluklu oturmak isterseniz yanınızda içeceğinizinde olması Lviv manzarası ile paha biçilemez. 
11-Royal Arsenal : Biz bu müzeye giremedik fakay girilmesi muhakkak gerekmektedir. 40 ülkenin sahibi olduğu silahların ve savaş kıyafetlerinin sergilenmekte olduğu bir müzedir.
12-Dominican Katedrali ve Manastırı : Lviv'in en eski yapılarından olup aynı zamanda en dikkat çekici yapısıdır. High Castle dan indiğimizde ilk oraya gittik önündeki banklarda oturabilirsiniz. Dış mimarisi çok gösterişlidir. Muhakkak uğrayıp önünde resim çekilmeniz gerekmektedir. Adres: Museina Meydanı, giriş ücretsiz. 
13-The Assumption Church : Kilise rönesans mimarisinin en canlı örneğidir. Ruska sokağının girişindedir. Ukrayna mimarisinn en güzel örneğine sahip bir ortodoks kilisesidir.
14-Gunpowder Tower 
15-Church of the Intercession Holly Virgin
16-Apteka Museum - Ecza Müzesi : Rynok Meydanında köşede küçük bir eczane olarak hala devam etmekteolup aynı zamanda müzedir. Adres: Drukarska St.
17-Lviv Tarih Müzesi :Bu alımlı yapı Rynok meydanında bulunuyor. Dış görünüşü ile şehrin en etkileyici müzelerinden bir tanesidir. The Royal Halls ve Italian Court-yard diye iki ayrı yerleri var. Italian court-yardı n avlusu ayrı bir güzel. Giriş: 12 rpH.
18-Striski Pazarı : İçerisinde küçük küçük el yapımı hediyelik eşyaların satıldığı oldukça ucuz olan küçücük bir hal pazarı uğrayıp küçük hediyelik eşyalardan yöresel kıyafetlerden alabilirsiniz.
19-St Andrew Church 


Ve bugün  bu kadar yeri gördükten sonra güzel bir yemeği hak etmiştik. Bruderschaft Restaurant a girerek meşhur olan ördek ve geyik etimizi yanında da Lviv içeceği olan Uzvarı sipariş ettik ve mükemmel hizmetiyle gelen yiyeceklerimizi keyifli birşekilde yedik içtik. (480 grivna) 

Buradan çıkıp yemeğimizin üstüne böyle kahve diyarı olan bir şehirde kahvemizi içmek için Coffee Mining Manufacture gittik. Tabi her zaman yemekten sonraki tatlılarımızı es geçmek olmazdı tüm tatlılar mı bu kadar leziz olur…Çeşit çeşit kahvelerin olduğu mis gibi kahve çekirdeği kokan ortamda saatlerce oturmanın tadına varmak paha biçilemez. İsterseniz buradan hediye olarak kahve alabilirsiniz. (16 grivna)


3.Gün
Yine sabah 8-9 sularında uyanıyoruz ve saat 10 da kahvaltımız geliyor bugün ki kahvaltımız patates mücveri demek daha doğru olur yanında mis kokulu kahvesiJ Ama bizim amacımız burada kahvaltı yapmak değil meşhur Gulaş çorbası ve Borş çorbasının tadına bakmak ve bunun için en ünlü mekan olan Крива Липа / Kryva Lypa. Mekan çok değişik ve güzel ama yer olarak biraz belirginlik göstermesede muhakkak gidilmesi gereken bir yer Hizmet ve kalite çok güzel. Her yemekten sonra muhakkak yediğimiz strudel burada da sunumuyla beraber mükemmeldi elmalısını denemelisinizJ 

Karnımızı doyurduktan sonra başladık Arnavut kaldırımlı taş sokaklarda yürüyerek yeni yerler keşfetmeye Öncelikle;  

1-Lychakiv Mezarlığı : Mezarlığa giderken Danylo Halytsky Lviv National Medical University nin arasından geçiyorsunuz ve yolun sonunda mezarlık. Bu mezarlık Ünlülerin bulunduğu ve gözleri dolduran ihtişamıyla görülmesi gereken bir mezarlık. Zaten burası mezarlıktan çok artık turistik gezilmesi gereken yer olmuş.( kişi başı 20 grivna)


2-St.George Katedrali : Mezarlıktan çıktıktan sonra yine Ivan Franko National University (Lviv Ulusal Üniveristesı) nin karşısındaki I. Franko Parkından geçerek yine yürüyerek 30dk sürmeyen bir yolculuktan sonra büyük sarı bina göreceksiniz işte o Rum Katolik Katedrali: St. George Katedrali’dir. Yine buradan merkeze gitmek yürüyerek 20 dk sürmektedir. Dönüşte Lviv Polytechnic National University nden geçiyoruz bu kadar üniversiteden geçince insan artık ister istemez içeri girmek istiyor ve görevliyle konuşarak anlaşamasakta tüm mimik hareketlerimizi kullanarak içeri girmeyi istedik ve kabul etti içeri girip dolaşabilirsiniz içleride şahane ötesi.


3- Potocki Sarayı : St. George Katedrali’nden yürüyerek potochki sarayına geldik 20 dk sürmedi sarayın içerisinde yaşanmışlıkların resimleri mevcut daha bence içi daha bakımlı olabilirdi. Burada Polonyalı Ptocki Ailesi oturmuş.(2 kişi : 3,80 grivna) 

4-Adam Mickiewicz Monument
5-M.Hrushevsky Monument
6-Danylo Halytsky Monument


Artık karnımızın acıktığı ve merkeze dönmemizin zamanı da gelmişti. Tabi bir yerden bir yere giderken kurulu pazarları görmezden gelemezdik değişik bir Pazar mantıkları var. Etler açıkta satılıyor her şey açıkta satılıyor hijyenik değil bana göre ama bi şekilde yaşanabiliyormuş onu görebiliyoruz yada biz çok abartıyoruz. Giyim kuşam pazarlarda eski, modern kıyafetler pek yok hatta şunu bile diyebiliyorsunuz ben buraya geleyim de dükkan açayım.


Yine Rynok Meydanın dayız bir dükkan Gürcistana özgü olan…….. den yaptığını gördük test etmek için içeri girdik accaip vasat bir yer sakın gitmeyin bu arada test etmeye bile değmez güzel değildi hizmet deseniz kalkıp kendiniz yapsanız daha güzel olurdu.. Neyse karnımızı doyduğuna kısmen inandırdık. (Tutar: 76 grivna)

Ve sırada tabiî ki tatlı yememiz gerekiyor Chocolate Factory e gidip değişik tatlarda bir sürü çikolatayı görünce tatlıda neymiş çikolatalar varken diyorsunuz kendinize önce bir paket çikolata alıp üst katına çıkın çikolatalı içeceklerinizi yada çayınızı ısmarlayın ve yanında da almış olduğunu çikolatayı açıp afiyetle yiyin:) Çıkarken de hediyelik ve kendiniz için çeşit çeşit çikolatalardan muhakkak alın fiyat olarak Türkiye'den pek bir farkı yok ama tat olarak denemenizi tavsiye ederim:) (Tutar:91 grivna) 

Unutmadan buradan çıktığınızda yanında bulunan Masoch Cafe ye uğramadan geçmeyin içeri girmek biraz cesaret işi;) 

Masoch Cafe
Malum gece oldu ve doymayan karnımızdan sesler gelmeye başladı ve burada olduğumuzdan beride çok yediğimizin farkında olmamıza rağmen kendimizi durduramadığımızdan da bi baktık Pizzacıdayız:) Lviv in bir çok yerinde bulunan Celentano Pizza gözünün önünde pizzanı yapıyorlar akrobasi hareketlerde gözden kaçmıyor değil. Pek beğenmedim pizzayı ama yinede tabiî ki yedim çok şükür karnımız doydu:) Tutar:129 grivna

4. Gün
Artık Dönüş günümüz saat 16:00 da olan uçağımız için kahvaltı ardından bavullarımızla çıktık yollara Rynok Meydanında biraz oturup etrafı seyrettikten sonra Son kez strudel yemek için Strudel Haus a girdik küçücük sıcacık bir mekan çalışanın sevimli giyimi ve kendini es geçmek olmazdı ortama girince içinizi mis kokulu huzur kaplıyor tabi leziz strudel ini anlatmaya kelimeler yetmez. Yanında çay söyledik çayı da gerçekten mükemmeldi burada çay ve strudel in tadına bakarak saatler geçirebilirsiniz. 

Bizde saatler geçirdikten sonra taksiye binerek havaalanına gittik yine kontroller kontroller…


Ve bu güzel şirin sakin şehir ELVEDA