Kan deli, birazda maceraya meyilli olunca 6 günü kapsayacak ve 3
ülke görülecek Balkanlar turu için planlar programlar yapıldı.
Önce uçak bileti ; gidiş Air Serbia ve dönüş Pegasus olmak üzere 2
kişi total de 300 TL ye bu işi kapattık.
Sonrasında otel rezervasyonlarına geçildi ve konaklama yapılacak
her şehrin en güzel yerinde en güzel oteller booking.com aracılığıyla araştırılıp
rezervasyonlar yapıldı ve son olarak araç rezervasyonu da tamam..
Yolculuk başlasın...
Sabiha Gökçen’den Air Serbia ile rahat bir uçak yolculuğunun
ardından Belgrad Nicola Tesla havaalanına ulaştık. Ulaşım yaklaşık 1saat 40
dakikamızı aldı. Air Serbia, Pegasus tarzında ama en azından uçuşta ücretsiz
ikramlarda bulunuyorlar ve hostesleri biraz daha özenle seçilmiş.
Nikola Tesla’ya indikten sonra rutin kontrollerin ardından ülkeye
adımımızı attık. Havaalanından kalkan
otobüslerle konaklama yapacağımız yere yakın bir yerlerde indik.
Otelimizin adı Arkabarka ancak burasının normal konaklama tesislerinden tek farkı Tuna Nehrinin üstünde olması. Otel kıyıya halatlarla bağlı ve nehrin üstünde dalgalar eşliğinde adeta beşik gibi sallanıyor. Şirin görevlilerin odamızı göstermesiyle beraber hemen çantalarımızı bırakıp kendimizi Belgrad sokaklarımıza atıyoruz.
Otelden haritamızla birlikte gezilebilecek yerleri içeren kısada
bir brifing alıp Tuna nehri boyunca yürüyerek merkeze varmaya çalışıyoruz.
Şehir merkezi çok uzak olmadığından yürüyerek gezegeze şehri
turlayabiliyorsunuz. Bu arada solunuzda Tuna Nehri, sağınızda yeşillikler
içinde genç yaşlı – kadın erkek demeden spor yapan Sırpları görüyorsunuz. Hava
müthiş, insanlar sevimli ve manzara hoş olunca tatilin güzel geçeceği izlenimi doğuyor
içimize.
Tuna nehri boyunca ilerledikçe nehir üzerinde kurulmuş eğlence
mekanları çarpıyor gözümüze. Henüz karanlık basmamasına rağmen şık giyimli
insanlar mekanların önünü doldurmaya başlamış. Biz ise merkeze doğru yolumuza
devam ediyoruz. Branko köprüsünü geçip Kalemagdana doğru gidiyoruz bu arada
küçük İstiklal adı verilen Knez Mihailova'yı turluyoruz. Fena sayılmaz ama
küçükJ Kalemegdana varıp çimlere uzanıp gökyüzünü
seyrediyoruz. Güneşin batışını kaçırdık ama gökyüzüde bir harika. Akşam yemeğini
Knez Mihailova'da yiyip birazda şehrin diğer sokaklarını gezerek otele
dönüyoruz. Bu şehirde ulaşım bedava. Yani aslında paralı ama kimse kartını
okutmuyor.Otobüs durakta tüm kapıları açıyor ve istediğiniz yerden
biniyorsunuz. Söylenilene göre kartı okutamadığında cezası yüksek bu yüzden
aldığımız kartı okuyuculara okutmaya çalışıyoruz ama cihazlarda maalesef bozuk
hatta bir tık ötesi de şu, biz mi beceremedik acaba diye etraftan yardım istedik
ancak etraftakiler bize napıyor bu deliler tarzında bakış atınca bizde haliyle
daha fazla zorlamadık ve olayın tadını çıkarmaya koyulduk. Mesela otobüsten bir
durak geç inip bir durak geriye dönüşü bir diğer otobüsle bedavaya yaptık:) Tabiki her şehirde olmazsa olmaz deyip uğradığımız pazarlarını es geçmek olmazdı... pazarları çok güzel meyve sebze bol bol insanlarıda bi o kadar hoş:)
İkinci durağımız Bosna Hersek - Saraybosna idi. Sırbistan plakalı aracımız ile herhangi bir sıkıntı yaşamadan Bosna Hersek’e giriş yaptık. Sırbistan’dan Bosna’ya geçişte sınır kapısını önce pas geçmemize rağmen sonrasında geriye dönüp bulduk. Nehrin karşısı Bosna Hersek ve köprüden geçerek giriş yapıyorsunuz. Yokuşu bol tırmanışlardan sonra nihayet bayır aşağı inişler başlıyor ve Saraybosna'ya ulaşıyoruz. Vardığımızda saat gece yarısını bulmuştu. Önce otopark bulduk, bavullarımızı aldık ve konaklayacağımız yeri aramaya koyulduk. Gece olduğu için pek insan yoktu ve otelin olduğu bölgeye araç girişi de yoktu. Fırsattan istifade oteli ararken Başçarsı bölgesini de akşam vakti gezmiş olduk.
Saraybosna sabahına uyandığımızda otel camından hoş bir manzara bizi
bekliyordu. Sonrasında dışarı çıkıp başcarjıda güzel bir kahvaltıyla güne
başladık. Başçarjı sokakları gezildi, çevre yerleşim yerleri gezildi,
fotoğraflandı. Savaş kalıntıları bu şehirde biraz daha fazlaydı. Ama buna
rağmen bu şehirde günümüzün modern mimarisini yavaş yavaş yakalamaya başlamış.
Şehir de Türk nufusuda fazlaydı. Ülkemizden insanlar turist olarak
kafileler halinde geziyorlardı. Onlara Türk olduğumuzu çaktırmamaya çalışsakta
yakalandık ve Türk’ün Türk’e olan yardımseverliğiyle gezilecek yerler hususunda
bilgi paylaşımında bulunduk.
Saraybosna keşfinden sonra ise bu turdaki asıl amaçlarımızdan biri olan DURMITOR-TARA’ya rafting yapmaya doğru yola koyuluyoruz. DURMITOR-TARA dünyanın en uzun 2. Kanyonu olup rafting turlarıyla ünlü ve bizde bu etkinliğe katılmak isteyerek navigasyona yol bilgimizi giriyoruz. Heyecanlıyız keyifliyiz sakin şekilde navigasyon eşliğinde yolumuzda ilerliyoruz ancak oda ne bosna polisi tarafından durduruluyoruz. Neymiş sarıda geçmişizJ E biz bunu Türkiye’de maalesef hep yapıyoruzL Neyse burada cezası 50 €. Ancak Türk’ün sempatikliğiyle bir şekilde bu cezadan yırtıyoruz. Polis bize nereye gidiyorsunuz diye sorduğunda Tara ya diye cevap verdiğimizde bu istikamette tara diye bir yer yok demesine rağmen ne cahil polis ülkesini bilmiyor diyerek navigasyona inanma gafletinde bulunarak yola devam ediyoruz ve kendimizi dağın başında bir yerde kuş uçmaz kervan geçmez patikalarda buluyoruz.
Üstelik benzinde bitiyor. Hemen bir ev buluyoruz ve nerede olduğumuzu nereyi aradığımızı anlatmaya çalışıyoruz ve evden getirdikleri ATLAS ile nerede olduğumuzu ne kadar hatalı yollara ilerlediğimizi anlıyoruzJ Meğerse navigasyon bizi almış kafasına göre sürüklemiş ve biz tara umuduyla yaşadığımız aksaklıkları görmezden gelip bu dağın başına kadar varmışız. Bosnalı bu dağ başında rastladığımız sevimli ve yardımsever aileye minnetlerimizi ve teşekkürlerimizi sunup bayramlarınıda tebrik ederek bu sefer doğru yolumuzda ilerliyoruz ancak maalesef TARA daki randevumuza geç kalmış olduğumuzdan raftingi iptal ediyoruz. Hedef Mostar.
Mostar’a doğru yola koyulurken bir taraftan navigasyona kızarken
bir taraftan kendimize gülüyorduk. Bu hata bize 3 saate mal olmuştu ve
yaktığımız benzinde cabasıydı..ama Allah'tan benzin ucuzJ Yol telaşına biraz acıkmıştık ve yol
kenarında bulunan mekanlardan birine girdik. Gerek hoş ortamı gerekse
garsonların samimiyeti bizi mutlu etti.. Burada kendimize bosna nın meşhur
yemeği cevabi söyledik ve gerçekten çok lezizdi. Üstelik ucuzdaJ Mostar'a vardığımızda saat yine gece
yarısını bulmuştu. Ve herşey altüst olduğundan otel rezervasyonuda güme
gitmişti apar topar kalacak bir yer aradık ve bulduk. Yorgunduk ve huzurlu bir
uyku çektik.
Sabah uyandığımızda Mostar köprüsünü gördüğümüzde adeta büyülendik.
Kendimize gelmek için köprü etrafındaki mekanlardan birinde kahvaltımızı
yaptık. Sonrasında ise çevreyi geziş, alışveriş ve fotoğraflama turları.
Saraybosnada, Mostarda oldukça keyifli ve görülesi yerler.
Mostarı gezdikten sonra Blagaj ve Poçitel’ide görmeden geçmek
olmazdı. Yaklaşık 20-25 dk. yolculuk ardından vardık ve bu güzellikleri de
görmüş olduk. Tabi turistik gezilerde maalesef olduğu üzere Blagaj Sarı Saltuk Tekkesi bakımdaydı ve
içeri giremedik.
Sırbistan ve Belgrad tarih ve kültür turlarımızdan sonra sıra deniz kum güneş üçlüsüne gelmişti. Ve hedef KARADAĞ...
Yine sevimli bir araba yolculuğunun ardından sınırdan geçerek
Karadağ’a giriyoruz. Giriş çıkışlarda herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Ve şunu
belirtmekte fayda var. Bu ülkelerde trafik neredeyse yok ve trafik kuralları her yerde kusursuzca
uygulanıyor. Örneğin yol kenarındaki tabela 50 diyorsa ve siz yol boş sorun yok
80 le gidebilirim diyebilirsiniz. Demeyin. Kurallara uyun ve yayaların her
zaman geçiş üstünlüğü olduğunu da unutmayın.
Dedim ya Sırbistanda, Bosna Hersekte mükemmel ve gerçekten
görülesi yerler. Karadağ’da öyle. İlk durağımız Kotor. Burada gerçekten hoş, daracık
sokaklarda kaybolasınız geliyor. . Konaklama için old town da geceliği 20 € ya
bir oda kiralıyoruz. Sonrada kendimizi dışarı atıyoruz.Kent adeta biblo gibi.
Hemen Kotor kalesine çıkıyoruz.Manzara harika. Çıkmak biraz yorucu olduğu için
yukarıda uzunca dinleniyoruz. Bu arada yağmur da yağıyor ama zirvede güneş var.
Eşsiz resimler çıkıyor ortaya. Tekrar aşağı iniyoruz. Şehir biraz Venedik’i
andırıyor. Ama sıkılmadan geziyorsunuz.
Budva ise gerçekten bir old town. dar sokakları, meydanları, Orta Çağ’dan kalma duvar ve kuleleri ile adeta bir labirent. Hava balkanlarda genel huy olduğu üzere değişken sabah güneşli ve sıcak akşam yağmurlu ve fırtınalıJ Bu arada Karadağ’ın tek kusuru para biriminin Euro olması. Bunun dışında herşey güzel ve keyifli. Budvada geceliği 25 €’ya bir Kotora nazaran daha sıcak bir oda kiralıyoruz.. Sonrasında kendimizi Adriyatikin serin sularına bırakıyoruz. Kumsal ve plaj oldukça keyifli biraz kalabalık ama sakin. Güneşlenmenin tadına varıyoruz. Akşam üzeri ise kale içindeki kafelerde oturup yemeğimizi yiyoruz ve artık dönüş hazırlıklarına başlıyoruz.
Hedef Podgorica üzerinden Belgrad. Yaklaşık 7-8 saatlik bir yol.
Navigasyon bizi bir nokta dışında yanıltmamıştı ancak sanırım bu
ülke için güncelleme yapılmamıştı ve bizi yine yoldan saptırdı. Asfalt yollar
yerine kasabalar arasından geçtik. Şehir merkezinde yolu kısmen tarif edebilecek ingilizce bilen kişilere rastlaybiliyorsunuz ancak kasabalarda bu
neredeyse imkansız. Yinede çok zorlanmadan yolumuzu buluyor ve Podgorica da
biraz dolaşıp, AVM sini gezip (fiyatlar ülkemizle aynı) Belgrad’a doğru yola
koyuluyoruz. Hız sınırını aşmadan trafik sıkıntısı yaşamadan çok geniş değil ama
bozukta olmayan yollardan rahatça giderek Belgrad’a varıyoruz. Ve havaalanında
arabayı teslim edip uçağımızın kalkış saatini bekliyoruz.
Balkanlar Avrupayı merak edip gezmeye nereden başlasam diyenler
için harika bir start noktası. Bu 3 ülke gezilmek için gerek maddi, gerek dil,
gerek verimlilik açısından oldukça ideal. Gezdikçe size mutlu ediyor ve
döndüğünüzde etrafınızla paylaşacağınız bir sürü anıya sahip oluyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder